Tourexpi
İzmir
merkezden kıyı kasabalarına uzanan bu yaşam coğrafyasında, aynı sokakta ezan
sesiyle kilise çanı birbirine karışır, pazar yerlerinde farklı diller
yankılanırdı. Limanlar, iskeleler ve çarşılar gündelik hayatın merkezini
oluştururken, farklı inanç ve kimlikler, aynı sokaklarda aynı yaşam ritmi
içinde bir arada var olurdu. Türk ve Müslüman halk, Rum ve Levanten
topluluklarla ticaret, komşuluk ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurar;
gelenekler, bayramlar ve gündelik alışkanlıklar bu ortak yaşam kültürüne
canlılık katardı. Farklılıkların gündelik hayat içinde doğal bir uyumla yan
yana durduğu bu yaşam biçimi, İzmir’den Urla ve Çeşme’ye uzanan hattın tarihine
sessiz ama kalıcı izler bırakarak, bölgeyi Ege’nin çok kültürlü mozaiğinin
önemli duraklarından biri haline getirdi.
Osmanlı
salnameleri ve dönemin çeşitli kaynakları, Urla’yı 19. yüzyılın ikinci yarısı
ve 20. yüzyıl başlarında Rum nüfusun çoğunlukta olduğu, Türk ve Rum
toplumlarının iç içe yaşadığı bir kaza olarak tanımlıyordu. Çeşme, Foça,
Ayvalık ve Seferihisar gibi Batı Anadolu kıyı yerleşimleri de Urla’yla benzer
bir demografik yapı sergiliyordu. Aynı dönemde İzmir ise Müslüman, Rum, Ermeni,
Yahudi ve Levanten toplulukların bir arada yaşadığı, çok kültürlü yapısıyla
bölgenin en önemli liman kentlerinden biriydi.
İKİ
İNANÇ, İKİ RİTÜEL
Bu
toplumsal yapı, bayramlar ve özel günlerde olduğu gibi yılın son günlerinin
Urla’da herkes için aynı anlamı taşımamasını da beraberinde getiriyordu. Farklı
inançlara ait ritüeller, kasabanın gündelik ritmini bölmeden, aksine
zenginleştirerek akıp gidiyordu. Yıl sonu yaklaştığında kimi evlerde Noel
arifesi için hazırlıklar yapılırken, kimi evlerde kış geceleri sohbetler ve
misafirliklerle geçiyordu. Türk ve Müslüman halk için 1 Ocak, bugünkü anlamıyla
kutlanan bir yılbaşı günü değilken; Ortodoks Rum evlerinde Noel arifesi arınma,
paylaşma ve komşuluk ilişkilerinin öne çıktığı kutsal bir dönem olarak kabul
ediliyordu. Aynı sokakları paylaşan insanlar, yılı farklı takvimlere göre
karşılıyor; bu farklılık, kasabanın gündelik yaşamı içinde doğal bir birliktelik
olarak birbirini dışlamadan, dönüştürmeden gündelik yaşamın doğal bir parçası
olarak varlığını sürdürüyordu. Noel ve Yeni Yıl, Çeşme ve İzmir’de de yılın en
görkemli ve kendine özgü etkinlikleriyle öne çıkan kutsal günlerindendi.
TÜRKLER
İÇİN YENİ YILIN ANLAMI
Rum ve İtalyan kültürüyle büyümüş tarih
araştırmacısı İzmirli Levanten Jano Çavuşoğlu, İzmir ve Urla-Çeşme
Yarımadası’nın çok kültürlü geçmişine ilişkin yürüttüğü çalışmalar kapsamında
Osmanlı döneminde bölgenin demografik yapısının yılın son günlerine ve gündelik
yaşama nasıl yansıdığını iki farklı inanç dünyası üzerinden değerlendirdi. Osmanlı
döneminde İzmir, Urla ve Çeşme’de Türk ve Müslüman toplum için 1 Ocak’ın,
takvimsel bir eşikten öte, özel bir anlam taşımadığını vurgulayan Çavuşoğlu,
“Yıl döngüsü Hicri ve Rumi takvimlere göre algılanıyor, yeni yılın sembolik
karşılığı ise daha çok baharın gelişiyle kutlanan Nevruz’da bulunuyordu. Bu
nedenle Türk evlerinde yılbaşı gecesine özgü sofralar, süslemeler ya da
eğlenceler yer almaz; kış mevsimi daha çok ev içi sohbetler, misafirlikler ve
komşuluk ilişkileriyle anlam kazanırdı. İzmir’in ve iki kasabasının çok
kültürlü yapısı içinde Türkler, Rum komşularının Noel ve yılbaşı hazırlıklarını
saygıyla izlerken, kendi inanç ve geleneklerini sürdürmeye devam ederdi” diye
konuştu.
NAHIL
GECESİ’NDE NEŞELİ VE COŞKULU BULUŞMA
Türk
ve Müslüman hanelerde Aralık ayında Mevlid Kandili’ne denk gelen gecelerde
“Nahıl Gecesi” olarak bilinen geleneğin yaşatıldığını dile getiren Çavuşoğlu
sözlerine şöyle devam etti:
“Evlerde
genellikle küçük bir çam ya da süslenmiş bir dal, odanın ortasına
yerleştirilir. “Nahıl Ağacı” olarak adlandırılan bu süslemeye renkli kumaşlar,
el yapımı objeler ve oyuncaklar asılırdı. Bu ritüel, Osmanlı toplumunda birlik,
bereket ve paylaşma duygusunu simgeleyen önemli uygulamalardan biri olarak
kabul edilirdi. Soğuk kış gecelerinde süslenmiş bir ağacın evleri
renklendirmesi, bu geleneği yalnızca sembolik değil, aynı zamanda neşeli ve
coşkulu bir buluşmaya dönüştürürdü. Mevlid Kandili dolayısıyla gerçekleştirilen
bu hazırlıklar, ailelerin bir araya gelmesini, küçük armağanlar paylaşmasını ve
birlikte vakit geçirmesini sağlayan sıcak bir sosyal ortam yaratırdı.”
RUMLAR
İÇİN NOEL ARİFESİ YILIN KALBİYDİ
“Türk
ve Müslüman halk için yılın ritmi bu şekilde akarken, Vourla’nın (Urla), Çeşme
ve İzmir’in Rum hanelerinde zaman Noel ve ona eşlik eden kutsal günler
etrafında şekillenir, kendi ritüelleriyle anlam kazanırdı. Noel ve Noel
arifesi, yılın en önemli ruhani ve toplumsal zamanlarından biriydi. Evlerde
günler öncesinden başlayan hazırlıklar, arınma ritüelleri ve çocuk ilahileriyle
kasaba, farklı inançların yan yana yaşadığı ortak bir bayram atmosferine
bürünürdü.”
İZMİR’DE
NOEL’DEN YENİ YILA UZANAN HAZIRLIK GÜNLERİ
“İzmir’de
Noel’den Aziz Vasil Günü’ne yani yeni yıla uzanan günler, kentin Rum toplumunda
yılın en canlı ve hazırlık dolu dönemlerinden birini oluştururdu” diye
sözlerine devam eden Çavuşoğlu İzmir’deki Noel ve yeni yıl geleneklere dair şu
bilgileri paylaştı:
“Okulların
kapalı olduğu bu süreçte evlerde temizlikten mutfağa, sofradan misafirliğe
uzanan yoğun bir hazırlık yaşanırdı. Yeni yıl yaklaştıkça evler tarçın ve
karanfil kokularıyla dolar, her ayrıntı yılın bereketli geçmesi dileğiyle
şekillendirilirdi.”
YENİ
YIL SABAHI: NAR VE EŞİK RİTÜELİ
“Yeni
yıl sabahı aileler, en temiz giysileriyle kilisenin yolunu tutar, dönüşte ise
evin kapısında sembolik bir ritüel gerçekleştirilirdi. Ev sahibi, bolluk ve
bereket getirmesi için cebinde taşıdığı narı kapının eşiğinde kırar, sağ
ayağıyla içeri girerek tüm ailesine “iyi yıllar” dilerdi. Ardından ev halkı, ev
hanımının çeyizinden kalma, beyaz keten örtülerle donatılmış sofranın etrafında
toplanırdı. Tanrı’nın verdiği nimetlerin simgesi olarak hazırlanan bu sofrada,
yılın bereketi paylaşılarak karşılanırdı.”
SOFRANIN
MERKEZİNDE VASİLOPİTA
“Sadece
bayram günlerinde kullanılan en güzel takımlar sofraya özenle dizilir, salonun
ortasına kuru meyvelerle dolu ve “İsa” adı verilen büyük bir meyve kasesi
yerleştirilirdi. Pudra şekerli lokumlar, balla tatlandırılmış hurmalar ve küçük
yılbaşı çörekleri sofrayı süslerken, baş köşede mutlaka yeni yıl çöreği
Vasilopita bulunurdu. İzmirli ev hanımları, çöreklerini özenle süsler, ortasına
çift başlı kartal figürü yerleştirir, yıldızlar ve çiçek motifleriyle bezeyerek
tam bir yılbaşı geleneğini yaşatırlardı.”
İZMİR
EVLERİ MİSAFİRPERVERLİĞİYLE ÜNLÜYDÜ
“Yeni
yıl günlerinde misafir ağırlamak, İzmir evlerinde ayrı bir önem taşırdı. Ev
hanımları konuklarını en şık giysileriyle karşılar, hazırladıkları ikramların
beğenilmesi büyük bir gurur sayılırdı. İzmir evleri misafirperverliğiyle
ünlüydü. İzmir’li ev hanımlarının yaptıkları her yemek de başlı başına bir
cazibeydi ve dillerde dolaşırdı. Tatlılar ve reçellerde de onlarla
yarışabilecek kimse yoktu. Ziyaretler genellikle yılbaşının ertesi günü ya da
onu izleyen günlerde yapılır; bu günler “kadın günü” olarak adlandırılırdı.”
İZMİR’DEN
URLA VE ÇEŞME’YE ORTAK RİTÜELLER
“Kadınlar,
en şık kürkleri, pelerinleri, gıcırdayan rugan ayakkabıları, tüy takılı
şapkalarıyla parlak faytonlara kurulup akraba ve dost ziyaretlerine çıkardı. Bu
ziyaretlerde bir de hediyelerin “teşhiri” olurdu. Yılbaşında kendilerine alınan
ne varsa, mutlaka o gün giyilir ya da takılır, hediyeler adeta bir tören
havasında övünçle sergilenirdi. Evli ve nişanlı kadınlar kendilerine alınan
altınları takar, zincirler, burma, düz, kalın bilezikler, ışıldayan kafesli
küpeler, nohut büyüklüğünde elmaslı yüzükler, gerçek mercanlarla masaların
üzerinde dizilerek yeni yılın bereketiyle birlikte paylaşılırdı. Bu gelenekler,
zengin-fakir ayrımı gözetmeksizin İzmir’deki Rum hanelerinde ortak bir kültürün
parçası olarak yaşatılır, Urla ve Çeşme Yarımadası’ndaki Rum toplumunda da
benzer ritüellerle karşılık bulurdu. Noel ve yeni yıl, farklı inançların bir
arada yaşadığı Ege kasabalarında, gündelik hayatın doğal akışı içinde
paylaşılan bir zaman dilimi olarak bellekte yerini alırdı.”
ÇAVUŞOĞLU:
NOEL, 25 ARALIK - 6 OCAK ARASI 12 KUTSAL GÜN
Çavuşoğlu,
Urla’daki Rum toplumunun yıl sonunu İzmir ve Çeşme’de olduğu gibi tek bir
kutlama ya da bayram günüyle sınırlı görmediğini, belirli bir kutsal zaman
döngüsü içinde yaşadığını vurgulayarak, Ortodoks geleneğinde Noel’in kasabanın
gündelik yaşamını etkileyen uzun soluklu bir dönem olarak algılandığını ve bu
takvimin Osmanlı dönemi Urla’sında sosyal hayata da yön verdiğini söyledi.
Çavuşoğu, Urla’daki Rum Noel geleneklerine değinmeden önce Ortodoks dünyasında
Noel ve yılbaşı döneminin inanç, ritüel ve toplumsal anlamını anlattı:
“Ortodoks
geleneğinde Noel, İsa’nın doğumunu simgeleyen 25 Aralık’ta başlar ve İsa’nın
nehirde vaftiz edilmesiyle ilişkilendirilen 6 Ocak Epifani’de tamamlanır. Noel
ile Epifani arasındaki bu süre, İsa’nın 12 havarisine atfen kutsal kabul edilen
12 günü kapsar, yılbaşı da bu dönemin bir parçasıdır. Noel öncesinde bedeni ve
ruhu arındırma amacıyla 40 gün boyunca oruç tutulurdu. Fakat komünyon (kilisede
ayin sırasında papaz tarafından verilen mayasız kutsanmış ekmeği alıp yeme
ritüeli) için son üç gün, yalnızca sade, sulu yiyeceklerle geçirilen bir ‘üç
günlük perhiz’ yapılması gerekirdi.”
ÇOCUKLAR
VE GENÇLER, EVLERE SAĞLIK, BEREKET VE HUZUR DİLEKLERİ GÖTÜRÜR
“Noel
arifesi gecesi kilisede ayin ve komünyonla tamamlanan bu süreç, ilahilerle
kasabanın sokaklarına taşardı. İlahi söyleyen çocuklar ve gençler, evlere
sağlık, bereket ve huzur dilekleri götürür; bu döngü, bayramın yalnızca evlerde
değil, tüm mahallede yaşanmasını sağlayan en canlı ritüellerden biriydi. Kutsal
ve geçiş dönemi kabul edilen 12 gün boyunca evler ziyaret edilir, küskünlükler
giderilir, yardımlaşma ve paylaşma ön plana çıkardı. 6 Ocak’taki Epifani,
Epifania, (Teofani / Işıklar Bayramı) kutsal dönemin kapanışıydı. İsa’nın
nehirde vaftiz edilmesiyle ilişkilendirilen, dünyaya ve insanlığa görünüşünü
simgeleyen bu günde dualar edilir, su ve evler kutsanır, Noel döngüsü
tamamlanarak gündelik hayata dönülürdü. Epifani’de yapılan suya haç atma geleneği,
bu vaftizi simgeler. Haç denize, nehre ya da göle atılır, sudan çıkarılması
İsa’nın vaftizine gönderme taşır ve haçı çıkaranın yıl boyunca kutsanacağına
inanılır.”
NOEL
BABA, AZİZ NİKOLA DEĞİL, KAPADOKYALI AGİO VASİLİ’DİR
Ortodokslarda
Noel Baba figürünün Batı Kilisesi’ndekinden farklı olduğuna dikkat çeken
Çavuşoğlu, Noel Baba’nın Katolik dünyasında bilinen Demreli Aziz Nikolaos
değil, Caesarea (Kapadokya-Kayseri) Piskoposu olarak görev yapan Aziz Vasilis
(Agios Vasilios) olduğunu vurguladı. Çavuşoğlu, Ortodoks inancında Aziz
Nikola’nın denizcilerin hamisi ve koruyucusu olarak kabul edildiğini, Noel Baba
figürünün ise 4. yüzyılda Kapadokya’da yaşamış olan Aziz Vasilis’e (Aziz Basil)
dayandığını ifade ederek, “Aziz Vasilis fakirlere yardım eden, çocuklara
hediyeler getiren bir aziz olarak anılır. Bu nedenle Ortodoks dünyasında
hediyeler Noel’de değil, 1 Ocak’ta verilir. Ayrıca Aziz Vasilis'in ölümü, yıl
dönümü ile aynı güne denk geldiği için her 31 Aralık gece yarısında onu anmak
amacıyla adını simgeleyen ve iyi şans, bereket ile refahı sembolize eden
geleneksel yılbaşı çöreği VasiloPita (Aziz Vasilios Çöreği) yenilir. Çörek
yapılırken içine bir altın veya bozuk para saklanır ve o dilim kime düşerse o
senenin şanslısı olur. İlahilerde Agio Vasilis’nin Kapadokya ile bağı açıkça
görülür. Kalandra ilahisi çok ünlüdür. İlahilerde ‘Agio Vasili erkete apo tin
Kesaria’ yani ‘Ayo Vasili Kayseri’den geliyor’ ifadesi bu kültürel kökene
işaret eder” diye konuştu.
URLALI
YAZAR EFTİHİDU, OSMANLI DÖNEMİ’NDE RUM NOEL GELENEKLERİNİ ANLATIYOR
Urla-Çeşme
Yarımadası’nın geçmişine dair Yunanca kaynaklardan ulaştığı bilgileri Türkçe’ye
çevirerek bölgenin çok kültürlü belleğine katkı sunmayı amaçladığını belirten
Çavuşoğlu, yürüttüğü çalışmalar çerçevesinde, Ortodoks dünyasında Noel ile
Epifani arasındaki kutsal zaman döngüsünün geçmişte Urla’daki gündelik hayata
nasıl yansıdığını, ailesi mübadele döneminde Urla’dan Yunanistan’a göç eden
yazar Nitsa Parara Eftihidu’nun “Hristugennoshola / Noel Dönemi” adlı kitabı
ile Atina’dan Fotis Karalis’in kaynaklarından yararlanarak değerlendirdi. Çavuşoğlu,
Eftihidu’nun Osmanlı dönemi Urla’sında Rum halkının Noel arifesini
ayrıntılarıyla anlattığını vurgulayarak, kitabın içeriğini şöyle özetledi:
“Urla
kökenli yazar Nitsa Parara Eftihidu, Hristugennoshola adlı kitabında Osmanlı
dönemi Urla’sında Küçük Asya yani Batı Anadolu’ya özgü 12 kutsal günün gelenek
ve göreneklerini ele alıyor. Rum halkının Noel arifesini; evlerde günler
öncesinden başlayan hazırlıklardan çocukların geleneksel uygulamalarına,
mahalle dayanışmasından Rum-Türk komşuluk ilişkilerine uzanan zengin kültürel
ritüellerle anlatıyor. Yılbaşı arifesinin evlerden sokaklara taşan, kasabayı
ortak bir telaş ve neşeyle saran ruhunu da bugüne taşıyor.”
GEÇMİŞTEKİ
ÖZEN BAMBAŞKAYDI
Çavuşoğlu,
Eftihidu’nun kitabında aktarılan Noel arifesi hazırlıklarını da şu sözlerle
dile getirdi:
“Noel
arifesi, Urla’da gündelik hayatın bütünüyle yavaşladığı, evlerin hummalı bir
hazırlığa girdiği özel bir zamandı. Bugün yılbaşı hala birçok aile için ‘bir
araya gelme ve yenilenme günü’ olarak bilinir, ancak geçmişteki özen
bambaşkaydı. Çocuklar yıkanır, tırnakları kesilir, kızların saçları yeniden
örülür, erkek çocuklarının saçları berber makasıyla kısaltılırdı. Herkes en
temiz ve en yeni giysilerini giyerdi.
Evler
pırıl pırıl yapılır, büyükler bu temizliği ‘bir değnek vursan uçar’ sözüyle
anlatırdı. Bu hazırlık, yalnızca bayrama temiz girmek için değil; gece ayinine
ve komünyona hazırlanmak, ruhen arınmak ve yeni yıla hafiflemiş bir şekilde
adım atmak içindi.”
YENİ
YILA ARINARAK GİRME GELENEĞİ
“Bugün
yılbaşı gecesi çoğu insan dostlarını arar, mesajlar yollar, iyi dilekler
gönderir. O dönemlerde ise Urlalı aileler, arınma ritüelini çok daha görünür
bir biçimde yaşardı. Çocuklar anne, baba, dede ve ninelerinin elini öper, “beni
bağışlayın” derdi. Ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar vaftiz annesi veya babası
mutlaka ziyaret edilirdi. Vaftiz edilen çocuğun annesi, vaftiz anneye en güzel
yaptığı tatlılardan bir tabak yollar, onlar da çocukların gönüllerini hoş etmek
için “bir mum yaksınlar” diye cömertçe, parayı asla ele vermeden, çocukların
cebine bırakırlardı. Bu küçük temaslar, yeni yıla kırgınlık kalmadan, temiz bir
sayfayla girmenin simgesiydi.”
ÜÇ
GÜNLÜK ORUÇ VE MÜTEVAZI SOFRALAR
“Noel
arifesinden önceki üç gün, cemaate katılacak, komünyon alacak herkes, küçük
büyük ayrımı olmaksızın, üç gün boyunca yağa bile dokunmadan oruç tutardı. Son
gece zeytin, ceviz, susam bile yenmez, yağa dair ne varsa uzak durulurdu. Açlık
bastırırsa, yalnızca ekmekle su çorbası içerlerdi. Akşam olduğunda evin kadını,
ertesi gün yenilecek et yemeğini toprak tencerede, şöminenin üzerinde ağır ağır
kaynamaya bırakırdı. Bugün “yılbaşı menüsü” çoğu evde kalabalık ve zengin
sofralarla özdeşleşse de, geçmişin Urla’sında sade ve dingin bir hazırlık
hakimdi.”
HİNDİ
YOKTU: “DİANO”, “GALO” VE HAŞLAMA ETLER
“Küçük
Asya’da (Batı Anadolu Rumları’nda), Noel’de hindi pişirme geleneği yoktu.
Hindinin adı bölgeden bölgeye değişirdi: “diano” ya da “indiano” derlerdi. Bazı
yerlerde ise “galo”, “Turko” ya da “kurko” denirdi. Asıl gelenek ise sığır veya
dana etinin haşlanmasıydı. Etin suyuyla pirinç çorbası ve yumurta-limon
terbiyesi hazırlanırdı ki, uzun ve çetin orucun ardından “içleri biraz
yumuşasın” diye. Eve ansızın bir misafir gelirse, hemen bir tavuk kesilirdi.”
YASLI
EVLERDE SESSİZ NOEL
“Urla’da
dayanışma kültürünün en çarpıcı örneklerinden biri de yaslı evlerdeki
uygulamalardı.
Acılarının
üstüne bir de yokluk eklenmesin, özellikle yetimler boynu bükük kalmasın diye
yaslı evlerde ise hiçbir hazırlık yapılmazdı. Komşular, akrabalar, dünürler
hiçbir şeyin eksik kalmamasına özen gösterirdi. Özellikle yetim çocukların yüzü
gülsün diye ne gerekiyorsa temin edilirdi. Yakın zamanda yas tutan aileler
yemek pişirmezdi. Tencere kurulmaz, hele et asla kızartılmazdı. Mutlaka bir
balık temin edilirdi. Bayram yani noel günü balıkla geçirilirdi. O dönemlerde
balıkçı dükkanı yoktu. Balıkçı, sepetleriyle bazı günler dolaşırdı. Böyle
zamanlarda, yaslı evden biri iskeleye gider, birkaç okka ağırlığında bir balık
alır, onu haşlarlardı.”
HER
TÜTEN OCAK, YEMEK PİŞİRMİYOR
“Yaslı
evde ocak yalnızca ısınmak için yakılırdı. Acılı insan daha fazla üşür. Küçük
Asya’da, Noel ile Epifani arasındaki (25 Aralık - 6 Ocak arası) 12 günde öyle
bir soğuk olurdu ki, evin diğer odası ısınmıyorsa fincandaki su bile donardı.
Eski iki katlı evlerin her odasında büyük şömineler bulunurdu. Daha yeni
evlerde ise oturma odasında, büyük mevcut tek bir büyük ocak vardı. Bütün aile
orada toplanır, yemeklerini de orada yerdi. Diğer odalara ise maşayla ocaktan
köz alınır, mangallara konurdu. Böylece odaların ayazı biraz olsun kırılırdı.”
THODORİS
KONTARAS’TAN ÇEŞME VE URLA’DA YILBAŞI GELENEĞİ
Tarih
araştırmacısı İzmirli Lavanten Çavuşoğlu, Urla ve Çeşme’deki yılbaşı
geleneklerinin, bölgeyle bağı olan farklı araştırmacı ve yazarların
çalışmalarıyla da kayıt altına alındığını belirterek, dilbilimci ve kültür
araştırmacısı Thodoris Kontaras’ın yazılarına dikkat çekti. Çavuşoğlu, ailesi
mübadeleyle Urla-Çeşme Yarımadası’ndaki Erythraia’dan Yunanistan’a göç eden
Kontaras’ın, Batı Anadolu / Küçük Asya Rum kültürünü kendi aile belleğiyle de
ilişkilendirerek belgelediğini söyledi. Çavuşoğlu, Kontaras’ın Ocak 2012’de Nea
Erythraia Gazetesi’nde yayımlanan yazısında, Çeşme ve Urla’daki yılbaşı
geleneklerine dair önemli ayrıntılar paylaştığını belirterek şu ifadeleri
kullandı:
“Atina’nın
Nea Erythraia semtinde doğan Thodoris Kontaras, ailesinin bu coğrafyadan göç
etmiş olması nedeniyle Urla ve Çeşme kültürüyle güçlü bir bağ kuruyor. Türkiye
ve Yunanistan’da yaptığı araştırmalarla oluşturduğu arşivlerde, Batı Anadolu /
Küçük Asya Rum geleneğini ele alan çok sayıda kayıt bulunuyor. Kontaras, Nea
Erythraia Gazetesi’nde yayımlanan yazısı ile yazar Eftihidu’nun kitabından
alıntılarla yazdığı başka bir makalesinde Çeşme ve Urla’daki yılbaşı
gelenekleriyle bayram ritüellerini şöyle aktarmış:”
EVLER
ADETA BİR ÇALIŞMA ARI KOVANINA DÖNÜŞÜRDÜ
“Noel
yaklaşırken evler adeta bir çalışma arı kovanına dönüşürdü. Temizlik bir görev
değil, kutsal bir ayin gibiydi. Badana yapılır, çamaşırlar kaynatılır, el
işleri kolalanır, bakır kaplar sabırla ovulurdu. Tahta döşemeler ezilmiş
kiremit tozuyla fırçalanır, yeşil sabunla yıkanırdı. Ocak yerleri kül ve
limonla parlatılırdı. Gümüşler, kazanlar, tepsiler, mangallar, şamdanlar,
kandiller ve buhurdanlıklar ayna gibi parlamalıydı. Evin dışı da aynı özenle
hazırlanırdı. Ambarlar, kümesler, avlular tertemiz yapılırdı. Her şey yerli
yerinde olmalıydı. Kadınlar sabahın ilk ışığından yorgunluktan tükenene dek
aralıksız çalışır, evi baştan ayağa arındırırlardı. Yorgunluk bedenleri ezse
de, ruhları bayrama hazırlanırdı.”
REİSDERE’DEKİ EVLER ZEYTİN,
DALYAN’DAKİLER
SAKIZ AĞACI DALLARIYLA SÜSLENİRDİ
Çarşılar
da aynı telaşın içindeydi. Bayram günleri kimsenin en küçük bir eksiği kalmasın
diye, dükkanlar bereketle dolar taşardı. Evler bakır takımlar, fenerler, servis
tabakları, fotoğraflar, işlemeli panolar ve el emeği süslerle donatılırdı.
Halılar serilir, mutfaklara kilimler yayılırdı. Ocağın sıcaklığıyla birlikte
ev, adeta bir koza sıcaklığına, bir güven ve sığınma mekanına dönüşürdü.
Reisdere’de evler zeytin dallarıyla süslenir, dallardan ceviz, fındık ve
bademler sarkıtılırdı. Çeşme’nin Aya Paraskevi, Köste (Dalyan) semtinde ise
evler ve dükkanlar mersin, defne, kocayemiş, sakız ağacı ve zeytin dallarıyla
donatılırdı. Dağlardan getirilen bu yeşillikler, sağlığın, diriliğin ve
bereketin simgesiydi.”
ALAÇATI
VE URLA’DA NOEL ARİFESİ
Arife
günü geldiğinde işlerin çoğu tamamlanmış olurdu. Erythraia’nın Rum halkı artık
büyük bayrama hazırdı. Aile bireyleri yıkanır, temiz giysilerini giyer,
birbirlerinden helallik alır, dargınlıkları geride bırakır ve ilahi bağışlanma
için kiliseye yönelirdi. Kimse bayrama günah yüküyle girmemeliydi. Arife sabahı
Alaçatı ve Urla halkı öğretmenlerine, akrabalarına ve dostlarına tatlı, şarap
ve Noel çöreği gönderirdi. Karşılık olarak ise meyve ve kuru yemiş verilirdi.
Denizci ve gurbetçisi çok olan köylerde Köste, Çeşme, Yenilimanı gibi Noel’den
Epifani’ye kadar süren 12 Gün, büyük şenliklerle geçerdi. Çünkü yolcular ve
denizciler yuvalarına dönerdi. Tüm akraba halkası, yuvanın sıcaklığında
birleşirdi. Noel’de karşılıklı hediyeleşme geleneğiyse bu topraklara
yabancıydı. Batı Erythraia’da yalnızca anne-babalar ve yakın akrabalar,
imkanları ölçüsünde çocuklara küçük birer Noel harçlığı verirdi. Asıl hediye,
bir arada olmak, aynı sofrada buluşmak ve aynı ilahide birleşmekti.”
ÇOCUKLAR
“KALİMERA KALANDRA” İLAHİLERİ SÖYLERDİ
“Yılbaşı
yaklaşırken İyonya Eretria’sının (İzmir, Aydın ve çevresi ile Ege kıyıları
boyunca uzanan bölge) en renkli geleneği çocuklardı. Bugün kapı kapı dolaşarak
yılbaşı şarkıları söyleyen gruplar pek kalmasa da, geçmişte bu gelenek adeta
bir bayramın kalbiydi. Çocuk grupları, tıpkı meleklerin doğuş müjdesini
duyurması gibi “Kalimera Kalandra” ilahilerini söyler; evlere bolluk, bereket,
sağlık ve neşe dilekleri getirirdi. Onların gelişi uğur sayılırdı. İyonya
Eretria’sında Noel ilahileri bayram sabahı değil, bayram arifesinde akşamüstü
söylenirdi; ilahi söyleyen çocuklar her zaman erkek olurdu. O dönemde kız
çocuklarının gece sokaklarda dolaşması ayıp sayılırdı. Hiçbir ev çocukları
“başkaları söyledi” diyerek geri çevirmezdi. Ev hanımları çocukları çoğunlukla
tatlılarla, çöreklerle, meyvelerle, kuru yemişlerle ve küçük şekerlemelerle
ağırlardı; para daha az verilirdi.”
TENEKEDEN
YA DA TAHTADAN YAPILMIŞ KÜÇÜK BİR KAYIK DA TAŞIRLARDI
“Bazı
köylerde (örneğin Meli’de) çocuklar tenekeden ya da tahtadan yapılmış küçük bir
kayık da taşırdı. Üçgenler ya da küçük davullar ritmik biçimde çalınır, bugünkü
şehirli Noel ilahilerine benzeyen ezgiler söylenirdi (“İyi akşamlar
efendiler…”). Eretria’nın her bölgesinin kendine özgü şiirsel ve müzikal
ilahileri vardı; bunlar halkın saf yaratıcılığının ürünleriydi. Hatta bazı
köylerde Aya Paraskevi ve Meli’de (Çeşme Ildır çevresinde iki köy) olduğu gibi,
aynı köy içinde bile üç farklı ilahi çeşidi bulunurdu.”
KASADA
TOPLANAN PARA ADİL BİR BİÇİMDE, EŞİT OLARAK PAYLAŞTIRILIRDI
“Her
grubun elinde renkli kağıt fenerler, bağışları toplamak için küçük sepetler
“kasa” denilen kutular ve en önemlisi içinde mum yanan, çocukların kartondan
yaptığı minik bir kilise olurdu. O minik kilisenin ışığı pencerelerden sızar,
sokağı masalsı bir atmosfere bürürdü. Kasada toplanan para adil bir biçimde,
eşit olarak paylaştırılırdı. Eğer aralarından biri kurnazlık yapıp küçüklerin
payını çalmaya kalkarsa, bir daha gruba alınmaz, herkes tarafından dışlanırdı.
Akşam olduğunda çocuklar, gün boyu yedikleri tatlıların ağırlığıyla ama
coşkudan mest olmuş şekilde uykuya dalardı.”
BUGÜNÜN
URLA’SINDA O GELENEKLERDEN NE KALDI?
Çavuşoğu
sözlerini şöyle noktaladı:
“Belki
günümüzde yağsız oruçlar tutulmuyor, çocuklar sokaklarda ilahi söylemiyor,
ancak Urla’da, Çeşme’de ve İzmir’de hala özenle yaşatılan ortak bir değer var.
Yılbaşını bir araya gelerek, gönül kırıklıklarını onararak, sofraları
paylaşarak karşılamak. Eski Rum-Türk komşuluğunun birlikte yarattığı bu kültür,
bugün bile Ege evlerinde sıcaklığını koruyor. Yeni yıl, tıpkı o dönemlerde
olduğu gibi kaynaşmanın, affetmenin, paylaşmanın bahanesi oluyor.”
BATI
ANADOLU’DA NOEL AĞACI İLK KEZ 1917 YILINDA URLA’DA SÜSLENDİ
Çavuşoğlu’nun
dikkat çektiği bu paylaşma ve bir arada yaşama kültürü, Osmanlı dönemi
Urla’sında yalnızca sosyal ilişkilerde sınırlı kalmadı, gündelik hayatın
sembolik unsurlarında da karşılık buldu. Batı Anadolu’da Noel ağacının ilk kez
1917 yılında, İzmir’den sonra bölgenin en büyük yerleşimi olan Urla’da,
varlıklı Stella Konstantinidu’nun evinde süslenmesi de bu çok kültürlü
toplumsal yapının somut örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti. Bu sembolik
adım, Urla’nın dünyaya ve yeniliğe açık yapısını yansıtırken, farklı inanç ve
geleneklerin yan yana var olabildiği bir yaşam biçimini de ortaya koydu.
YILBAŞI,
ORTAK YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN SİMGESİ
İlk
kez Urla’da bir Rum evinde süslenen yılbaşı ağacı, zamanla bireysel bir
ritüelin ötesine geçerek paylaşılan bir simgeye dönüştü. Günümüzde evlerde,
kent meydanlarında ve alışveriş merkezlerinde yeni yılın en tanıdık
göstergeleri arasında yer alması, geçmişten taşınan kültürel mirasın bütünüyle
kaybolmadığını da gösteriyor. Bugün Urla’da, Çeşme’de ve İzmir’in farklı
semtlerinde yılbaşı, hala insanların aynı sofrada buluşmasına, paylaşma
kültürünü sürdürmesine ve ortak dileklerde birleşmesine vesile oluyor. Yıllar
geçse de Ege kentlerinde yılbaşı, farklılıkların yan yana durabildiği toplumsal
bir kültürel hafızanın parçası olarak yaşamaya devam ediyor.
Fulya
OMAÇ / Urla - İZMİR
En Çok Okunan Haberler
Haberi Oku

Palandöken ve Sarıkamış’ta sezon bazı pistlerde başladı
Erzurum ve Kars’taki kayak merkezlerinde kar yağışının ardından ilk kayak, snowboard ve kızak keyfi yaşanıyor
Haberi Oku

MSC Cruises, 2026 yılı için altı seyahat trendini belirledi
Spor organizasyonları, kısa ve bilinçli molalar ile sakinlik arayışı tatil tercihlerini şekillendiriyor. Aile odaklı seyahatler, düşük sezon yolculukları ve kişiselleştirilmiş her şey dâhil konseptler önem kazanmaya devam ediyor
Haberi Oku

Ankara–İstanbul hattına hafta sonları ek YHT seferleri geliyor
TCDD Taşımacılık, artan yolcu talebi nedeniyle 14 Aralık’tan itibaren cuma ve pazar akşamları karşılıklı ek seferler düzenleyecek
Haberi Oku

Zeus Lepsynos Tapınağı restorasyonun tamamlanmasıyla eski ihtişamına kavuşacak
Muğla’nın Milas ilçesindeki Euromos Antik Kenti’nde yürütülen çalışmaların 2026 yılında tamamlanması hedefleniyor
Haberi Oku

Eurowings ve SunExpress’te üst yönetim değişikliği
Şubat 2026 itibarıyla Max Kownatzki Eurowings CEO’su, Marcus Schnabel SunExpress CEO’su olacak
Haberi Oku

Roma Kolezyumu’nda 2026’da Troya sergisi açılacak
Türkiye’nin kültürel mirası, Antik Roma’nın simge mekânlarından Kolezyum’da bu kez Troya anlatısıyla sanatseverlerle buluşacak
Haberi Oku

DraculaLand: Romanya’da milyar dolarlık mega eğlence parkı kuruluyor
Romanya’nın başkenti Bükreş yakınlarında, Dracula efsanesinden ilham alan dünyanın en büyük tematik turizm kompleksi hayata geçiriliyor
Haberi Oku

Anex güvencesiyle oteller emin ellerde
ATG Özel Güvenlik Hizmetleri, 2025 değerlendirmesi ve 2026 yol haritasını Antalya’da belirledi
Haberi Oku

TUI Musement 2026 seyahat trendlerini açıkladı
Şehir kaçamakları, spor odaklı seyahatler ve yerel deneyimler; daha kişiselleştirilmiş ve sorumlu tatil arayışındaki gezginlerle birlikte ivme kazanıyor
Haberi Oku

Buca’nın Levantenler Rotası yoğun ilgiyle karşılanıyor
Tarihi sokaklar ve çok kültürlü miras tek bir yürüyüş güzergâhında buluşuyor. Buca Belediyesi’nin hayata geçirdiği yeni turizm rotası, ilçenin geçmişini görünür kılıyor
Haberi Oku

ETİK Başkanı Mehmet İşler’den turizmcilere sandık çağrısı
TGA Yönetim Kurulu seçimlerinin bölge ve ülke turizmi için kritik önemde olduğunu vurgulayan İşler, 21 Aralık’ta oy kullanmaya davet etti
Haberi Oku

Bentour Reisen, Quick-Transfer uygulamasını mart sonuna kadar uzattı
Yoğun ilgi gören Quick-Transfer hizmeti 31 Mart 2026’ya kadar uzatıldı. Uygulama, Yunanistan ve Tunus’ta yeni destinasyonları da kapsayacak şekilde genişletildi. Misafirler, ek ücret ödemeden daha kısa transfer sürelerinden yararlanmay
Haberi Oku

Araştırma: Balear Adaları’nda kat görevlilerinin yüzde 30’u raporlu
Otelciler ve sağlık uzmanları, önleyici tedbirlerin güçlendirilmesi, sağlık hizmetlerinde koordinasyonun artırılması ve sağlık okuryazarlığının geliştirilmesi çağrısında bulunuyor
Haberi Oku

Atılım Üniversitesi’nde Ankara turizmi masaya yatırıldı
Başkent Ankara’nın kültürel mirası, ekonomik potansiyeli ve turizm vizyonu, Atılım Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen panelde çok yönlü biçimde ele alındı
Haberi Oku

THY’den TROY logolu kart sahiplerine bilet indirimi
TROY kart kullanıcıları, yurt içi ve yurt dışı THY uçuşlarında bilet başına 500 liraya varan indirimden yararlanabilecek. Kampanya sınırlı sayıda koltuk için geçerli
Haberi Oku

Tüketim Bakanlığı’ndan Airbnb’ye ‘haksız ticari uygulamalar’ nedeniyle 64 milyon avro ceza
İspanya Sosyal Haklar, Tüketim ve 2030 Gündemi Bakanlığı, platformda yayımlanan turistik konaklama ilanlarının 65.122’sinde ihlal tespit etti
Haberi Oku

Boeing, Türkiye’deki 80nci yılını İstanbul’da kutladı
Şirket, Türkiye ile sekiz on yıla uzanan iş birliğini stratejik ortaklık, teknoloji ve insan kaynağı odağında değerlendirirken, havacılık ekosistemine uzun vadeli bağlılığını vurguladı
Haberi Oku

Corendon Airlines, Finansın Geleceği Zirvesi’nde havacılığın finansal dinamiklerini ele aldı
5. Finansın Geleceği Zirvesi’nde konuşan Corendon Turizm Grubu Finans Danışmanı Batuğhan Karaer, havacılık sektöründe maliyet yönetimi, finansmana erişim ve sürdürülebilir büyüme başlıklarını değerlendirdi
Haberi Oku

Türkiye, 2025’te yüksek düzeyli uluslararası toplantıların önemli adreslerinden biri oldu
Medeniyetlerin kesişim noktasında yer alan Türkiye, 2025 yılı boyunca çok sayıda uluslararası zirve, forum ve üst düzey toplantıya ev sahipliği yaptı
Haberi Oku

Kenya Yaban Hayatı Servisi, Masai Mara’daki Ritz-Carlton oteline yönelik iddiaları yalanladı
Kurum, tesisin göç eden antilop sürülerinin kullandığı herhangi bir koridorun içinde yer almadığını ve bu geçişleri engellemediğini açıkladı
Haberi Oku

Talha Çamaş: Turizmin zorlu yıllarında sorunları bazen müzakereyle, bazen mücadeleyle aştık
TÜRSAB eski başkanı ve TÜRBAB Onursal Başkanı Talha Çamaş, “Pusula” adlı kitabının tanıtımında 1990’lı yılların çalkantılı turizm dönemine ışık tuttu