Tehlike Sandığımız Denge: Yilanların Gerçek Yüzü - Tourexpi, sizler için turizmde olup bitenleri takip ediyor!



Türkiye
Tehlike Sandığımız Denge: Yilanların Gerçek Yüzü
Saldırmıyorlar, Savunuyorlar: Yılanlara Haksızlık Ediyoruz!
Tehlike Sandığımız Denge: Yilanların Gerçek Yüzü

  İnsanlık tarihi boyunca yılanlar hep uçlarda gezdi. Bir yanda korkunun, öte yanda bilgeliğin simgesi oldular. Çoğu zaman da kötü ünleriyle anıldılar. Adem ile Havva’nın hikayesinde yasak elmayı yediren kandırıcı olarak lanetlendiler, halk inançlarında ise iki yüzlülüğün ya da hainliğin bedene bürünmüş hali sayıldılar. Oysa yılan, yalnızca karanlık çağrışımlar taşıyan bir figür değil, tam tersine tarih boyunca pek çok farklı kültürde şifa, bilgelik ve doğanın düzeniyle özdeşleştirilmiş güçlü bir simge aynı zamanda. Antik Yunan’da, Asklepion tapınaklarında yer alan ve tıbbın şifa tanrısı Asklepios’un asasına sarılı yılan figürü, iyileştirici gücün sembolüydü. Bergama’dan dünyaya yayılan ve tıp tarihinde ölümle değil iyileşmeyle özdeşleştirilen bu figür, bugün hala modern tıbbın uluslararası simgesi olmayı sürdürüyor.

Afrika'nın yerli kabilelerinden Avustralya'nın Aborjin halklarına kadar uzanan birçok kültürde ise yılan, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir bağ kurar. “Gökkuşağı Yılanı” olarak bilinen bu mitolojik figür, yağmurun ve bereketin taşıyıcısı kabul edilir, toprağa hayat getirdiğine inanılır. Anadolu coğrafyasına gelindiğinde ise Şahmaran figüründe hayat bulur. Yarı kadın yarı yılan formundaki bu efsanevi varlık, özellikle Güneydoğu Anadolu’nun sözlü kültüründe bilgeliğin, sezgisel gücün ve kadim bilgilerin simgesi olarak kabul edilir. Halk inanışına göre Şahmaran, sadece koruyucu bir ruh değil, aynı zamanda adaleti ve dengeyi temsil eden bir varlık.

KİMİ ZAMAN LANETLİ, KİMİ ZAMAN KUTSAL

Yılan bazı kültürlerde ise hem yaratıcı hem yıkıcı güçlerin taşıyıcısı. Hindistan’da "Naga" adı verilen yılan tanrıları, su kaynaklarını koruduklarına ve yeraltı güçleriyle iletişim kurduklarına inanılan varlıklardır. Bu çok yönlü anlamsal kimlik, yılanı evrensel bir mitolojik figür haline getirir. Kimi zaman lanetli, kimi zaman kutsal, kimi zaman ihanetin simgesi, kimi zamansa şifanın ve bereketin taşıyıcısı... Ama her zaman güçlü. Yılan, insanlığın doğayla olan ilişkisini şekillendiren, korkuyla hayranlık arasında gidip gelen binlerce yıllık simgelerden biridir.

DOĞANIN ZARİF BEKÇİLERİ

Bugün hala bazı bölgelerde su kaynaklarının ve hasatların koruyucusu olarak onurlandırılan yılanlar, bilimsel açıdan da ekosistemin vazgeçilmez denge unsurları arasında yer alıyor. Pek çok kişinin karşılaştığında korktuğu, gördüğünde uzak durduğu, hatta bazen nefret ettiği bu sessiz ve zarif yaratıkların doğada oynadığı rol genellikle göz ardı ediliyor. Oysa doğanın dengesinde üstlendikleri görev, yanlış anlaşılmaların ve korkuların çok ötesinde. Zararlı kemirgenleri kontrol altında tutuyor, toprağın sağlığına katkıda bulunuyor ve birçok canlı için besin zincirinin hayati halkasını oluşturuyorlar. Zehirleri türlerin zehirleri ise tıpta ilaç geliştirme çalışmalarında önemli bir hammadde olarak kullanılıyor. Yılanlar, hem doğanın dengesini sağlayan sessiz aktörler hem de insan sağlığına dolaylı katkı sunan eşsiz canlılar olarak karşımıza çıkıyor. Onlar, ekosistemin olmazsa olmazıdır.

EKMEKÇİOĞLU: YILANLAR DOĞADA ÇOK ÖNEMLİ BİR DENGE UNSURUDUR

16 Temmuz Dünya Yılan Günü’nde, yılanlar hakkındaki bilimsel gerçekleri ve ekosistemdeki rollerini Çeşmeli Veteriner Hekim İsmail Ekmekçioğlu ile detaylıca konuştuk. Toplumda yerleşmiş korku ve önyargıların ötesine geçmek, bu sessiz ama önemli canlıları daha iyi tanımak ve koruma bilincini artırmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz söyleşide, yaz aylarında artan sıcaklıkların yılanların yaşam alanlarını genişlettiği ve buna bağlı olarak insan-yılan karşılaşmalarının sıklaştığı bir kez daha hatırlatıldı. Deneyimli hekim Ekmekçioğlu, yılanlara karşı duyulan korkunun doğaya zarar verdiğini ve aslında bu canlıların doğanın sessiz kahramanları ve gizli bekçileri olduğunu anlattı. Söyleşimizde, “Yılanlar doğada çok önemli bir denge unsurudur. Yılanları korumak, aslında doğanın tümüne nefes aldırmaktır,” sözleriyle bu canlıların ekosistemdeki kritik rollerini vurguladı.

YILANLA KARŞILAŞINCA DOĞRU DAVRANIŞ NE OLMALI?

* Havaların ısınmasıyla birlikte yılanlar artık sadece kırsalda değil bahçelerde, yazlık alanlarda ve yerleşim yeri yakınlarında da görülüyor. Özellikle sıcak ve nemli günlerde, otluk ve taşlık alanlara yakın bölgelerde bu karşılaşmalar artıyor. Geçtiğimiz Haziran sonunda İstanbul’un bazı kırsal ilçelerinde yılanların görülmesi panik yaratmıştı. Yılanla karşılaşırsak ne yapmalı, ne yapmamalıyız?

-Yılanlar soğukkanlı canlılardır. Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte güneşlenmek, avlanmak ve çiftleşmek için daha sık görülürler. Bu nedenle Nisan ile Ekim ayları arası, doğada ve yaşam alanlarımızın yakınında yılanlarla karşılaşma olasılığının en yüksek olduğu dönemdir. Bir yılanla karşılaşıldığında öncelikle panik yapılmamalı, ani hareketlerden kaçınılmalı ve sakin bir şekilde uzaklaşılmalıdır. Çünkü yılanların büyük çoğunluğu saldırgan değildir, tehdit hissetmedikçe ısırmazlar. Savunma amacıyla hareket ederler. Öldürmeye çalışmak ise hem aradaki mesafeyi azaltır hem de ısırılma riskini ciddi ölçüde artırır. Yürüyüş ya da kamp gibi doğa aktivitelerinde, uzun giysiler ve bileği saran yüksek ayakkabılar giymek koruyucu bir önlem olarak öne çıkar. Yılanlar özellikle sabahın erken saatlerinde ve akşam serinliğinde daha aktif olduklarından, bu zaman dilimlerinde daha dikkatli olunmalıdır. Eğer bir yılan eve ya da bahçeye girdiyse, ona zarar vermeye çalışmak yerine belediye, itfaiye veya doğa koruma ekiplerinden yardım istenmelidir. Çünkü yılanlar, özellikle kemirgenlerle beslenerek ekosistemin dengesini koruyan önemli canlılardır. Onları öldürmek, sadece bir canlının hayatına son vermek değil, doğanın dengesine de müdahale etmektir. Yılanlarla birlikte yaşamak mümkündür. Onları yok etmeye çalışmak yerine, karşılaşmaları önleyecek tedbirler almak hem doğayı hem de kendimizi korumanın en akılcı yoludur. Unutmamak gerekir ki, yılanlar doğanın düşmanı değil, aksine onun sessiz, zarif ve işlevsel koruyucularıdır.

YILANLARIN EVLERE VE BAHÇELERE GELMESİNİ NASIL ENGELLERİZ?

* Peki, ev ve bahçelerimizi yılanlara karşı nasıl koruyabiliriz? Yılanlarla karşılaşmaları önleyecek ne tür önlemler alınabilir?

- Yılanları evlerden ve bahçelerden uzak tutmanın en etkili yolu, öncelikle neden bu alanlara yöneldiklerini anlamaktan geçiyor. Tarım arazilerinin genişlemesi, şehirleşme ve ormanlık alanların yok edilmesi, yılanların hem barınma hem de av bulma alanlarını daraltıyor. Bu durum, yılanların yaşam alanlarını terk ederek insan yerleşimlerine yönelmesine neden oluyor. Genellikle kemirgenlerin yoğun olduğu, çalılıkların, yüksek otların ve taş-odun yığınlarının bulunduğu, sessiz, sıcak, loş ve nemli alanları tercih ederler. Bu nedenle bahçelerin düzenli temizlenmesi, çimlerin kısa tutulması ve taş/odun birikintilerinin kaldırılması önemlidir. Ev çevresindeki çatlak ve delikler kapatılmalı, özellikle bodrum, depo ve garaj gibi alanlar havalandırılmalı ve denetlenmelidir. Yılanlar genellikle kemirgenlerin peşinden gelir. Bu nedenle evcil hayvanların mama ve su kapları açıkta bırakılmamalı, su birikintileri ve hortum sızıntıları önlenmelidir. Kimyasal kovucular yerine çevre dostu caydırıcılar tercih edilebilir. Örneğin nane yağı veya sülfür (kireç) karışımı bazı alanlarda işe yarayabilir. Ancak en etkili çözüm, yaşam alanını yılanlar için cazip olmaktan çıkarmaktır.

ÇOĞU YILAN ZARARSIZ VE İNSANLARA ZARAR VERME EĞİLİMİNDE DEĞİL

*Yılana dair korku içgüdüsel olsa da gerçek tablo ne diyor? Türkiye’de kaç yılan türü var ve bunlardan kaçı gerçekten tehdit oluşturuyor?

- Türkiye, üç kıtanın kesişim noktasında yer alması dolayısıyla biyolojik çeşitlilik açısından oldukça zengin bir coğrafyaya sahip. Bu zenginlik, yılan türlerinde de kendini gösterir. Ülkemizde yaklaşık 60 farklı yılan türü yaşıyor. Bunların çok büyük bir kısmı zararsızdır ve doğaya faydalı hayvanlardır. Zehirli olanlar sadece birkaç türle sınırlı (15 tür zehirli, 6 tür de yarı zehirli) ve genelde kırsal ve taşlık bölgelerde, insanla doğrudan temastan uzak yerlerde yaşarlar. Hatta dünya genelindeki 3 bin 500 yılan türü içinde, sadece yaklaşık 600 kadarı zehirlidir, bunların da yalnızca 200 kadarı insan için ciddi risk taşır. Yani aslında yılanlar, haklarında düşündüğümüzden çok daha az tehlikelidir.

TÜRKİYE’DEKİ YILAN TÜRLERİ VE ZEHİRLİLERİN BÖLGESEL DAĞILIMI

*Türkiye’de zehirli yılanlar hangi bölgelerde yoğunlaşıyor? Türlerin dağılımı neye göre şekilleniyor?

-Ülkemizde tespit edilen 15 zehirli yılan türünden 14’ü, dünyanın en dikkat çeken yılan familyalarından biri olan engerekgiller (Viperidae) ailesine ait. Bu türler en çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır, ancak iklim ve coğrafi koşullara bağlı olarak farklı bölgelerde de görülebilirler. Türkiye’nin neredeyse her ilinde bir engerek türü yaşar. Özellikle ciddi zehre sahip Koca, Şeritli ve Burunlu Engerek’in yayılım alanları birleştiğinde, bu üç tür ülke çapında geniş bir dağılım gösterir. Tüm bu yaygınlığa rağmen, yılan sokmaları sonucu yaşanan ölüm vakaları oldukça nadirdir. Yine de bazı türler, bulundukları bölgelerde daha dikkat çekicidir. Türkiye’nin en zehirli yılanı olarak bilinen Koca Engerek, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülürken, Osmanlı Engereği Ege ve Akdeniz’de, Kafkas (Siyah) Engerek Doğu Karadeniz’de, Bolkar ve Baran Engereği Toroslar’da, Anadolu Küçük Engereği Antalya’nın güneybatısında, Boynuzlu Engerek ise Trakya’dan Doğu Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir alanda yaşar. Türkiye’deki tek kobra türü olan Çöl Kobrası ise Doğu Anadolu’da, özellikle Şanlıurfa çevresinde görülür.

ZEHİRSİZ VE AZ ZEHİRLİ YILANLARIN DAĞILIMI VE RİSKLERİ

* Zehirli olmayan türler de doğada sık görülüyor. Türkiye’deki dağılımları nasıl ve insanlara risk oluşturuyorlar mı?

-Yarı zehirli yılanlar Türkiye’de altı türle temsil edilir ve genellikle insan sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturmazlar. Ancak alerjik bünyelerde ya da yanlış müdahaleler sonucunda lokal etkiler görülebilir. Çukurbaşlı Yılan, Karadeniz kıyısı hariç hemen her bölgede yaygınken, Kedi Gözlü Yılan Batı ve Güney Anadolu’da, Kocabaş Yılan Doğu ile İç Anadolu’da, İnce Yılan ise özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında sıkça rastlanır. Bununla birlikte, zehirsiz yılan türleri de Türkiye’nin birçok bölgesinde görülür. Kara Yılan, Su Yılanı ve Boyalı Yılan gibi türler yaygınken, Türkiye’nin en büyük yılanı olan Sarı Yılan, 2,5 metreye kadar uzayabilir ve özellikle Ege, Akdeniz ile İç Anadolu bölgelerinde yaşar. İzmir, Çanakkale ve Muğla kıyılarında sık rastlanan Bozyörük Yılanı (Hazer Yılanı) ise ülkemizin kıyı kesimlerinde dikkat çeker. Ayrıca, Boagiller familyasından Türkiye’de bulunan tek boa türü olan Mahmuzlu Yılan, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde görülür.

EGE BÖLGESİ’NDE EN YAYGIN GÖRÜLEN YILANLAR

*Ege Bölgesi’nde en yaygın görülen yılan türleri hangileridir?

-Ege Bölgesi, Türkiye’nin yılan türleri açısından oldukça zengin ve çeşitli ekosistemlere sahip bölgelerinden biri. Hem kıyı şeridi hem de iç kesimleri farklı türlere ev sahipliği yapar. Bölgede en yaygın görülen yılanlar ise Zehirsizler; Bozyörük, aslında bir kertenkele türü olan Kör Yılan (Yılanımsı Kertenkele), Çizgili Yılan, Boyalı Yılan, Su Yılanı, Sarı Yılan, Hazer Yılanı ve Kara Yılan. Hafif zehirli kabul edilen ama insanlar için ciddi risk oluşturmayan Çukurbaşlı Yılan ve Kedi Gözü Yılanı. Zehirliler ise Koca Engerek, Anadolu Engereği, Boynuzlu Engerek gibi engerek çeşitleri. Doğada bu türlerle karşılaşmak mümkündür ama çoğu zaten insanları görür görmez kaçar, saldırgan da değillerdir.

ZEHİRLİ Mİ ZEHİRSİZ Mİ? YILANIN ŞİFRESİ

*Zehirli ve zehirsiz yılanları ilk bakışta nasıl ayırt edebiliriz?

- Bu konuda halk arasında bazı ipuçları bilinir, ama kesin ayırım yapmak zordur ve risklidir. Yine de genel farklar şunlardır: Zehirli yılanların genellikle üçgen şeklinde geniş ve köşeli, boyun kısmı belirgin başları, kedilerinki gibi elips, dikey göz bebekleri, iri desenli, kalın ve tıknaz gövdeleri, kısa ve küt kuyrukları ve ön dişlerinde zehir bezine bağlı uzun dişleri vardır. Sabit duruşludurlar, tehlike algıladıklarında savunmaya geçer, ses çıkarabilir ve saldırabilirler. Zehirsizlerin ise çoğunlukla baş kısmı vücutla bütünleşik, oval veya yuvarlak, vücutları ince, uzun ve daha esnek yapılı, kuyrukları ince ve uzun, göz bebekleri yuvarlak, vücutlarında kamuflaj amaçlı daha sade desenler vardır. Dişleri küçüktür ve ısırıkları zehir içermez. Kaçma eğilimindedirler ve genellikle saklanmayı tercih ederler. Ama tekrar vurgulayayım, bu belirtiler her zaman kesin ayırıcı değildir. Örneğin bazı zehirsiz yılanlar zehirli türleri taklit edebilir. Onun için yılanlara yaklaşmadan, dokunmadan, uzaktan gözlem yapmak en güvenli yoldur.

ISIRIKLARDA TEDAVİ ŞART, YOKSA RİSK YÜZDE 15

*Türkiye’deki zehirli yılanlar ne kadar tehlikeli?

-Türkiye’deki zehirli yılanların çoğu engerek türüdür ve özellikle Koca Engerek ciddi risk taşır. Zehirleri kalp, damar, sinir ve solunum sistemleri başta olmak üzere böbrek, kan ve cilt üzerinde etkili olabilir. Isırılan bölgede şiddetli ağrı, şişlik, kızarıklık ve morarma görülürken; ateş, baş dönmesi, uyuşma gibi sistemik belirtiler de gelişebilir. Yılanın türü, yaşı, sokulan bölge ve bireyin yapısı zehrin etkisini belirler. Örneğin, baş ve boyun bölgesinden alınan ısırıklar solunumu zorlaştırabilirken, yağ dokusu fazla bölgelerde zehir daha yavaş yayılır. Kedi, köpek ve at gibi hayvanlar yılan zehrine insanlara göre daha dirençlidir. Tedavi uygulanırsa ölüm oranı yüzde 1’in altındadır, ancak tedavisiz vakalarda bu oran yüzde 15’i aşabilir. Yılan sokmalarında panzehirin geç verilmesi mümkündür ancak hızlı tıbbi müdahale, hayati riskleri önemli ölçüde azaltır. Doğru müdahale kadar, yanlış müdahaleden de kaçınmak gerekir. Yara kesilmemeli, zehir emme yoluyla çıkarılmaya çalışılmamalı, turnike yapılmamalı, kişi hareket ettirilmemeli, mümkünse yatar pozisyonda tutulmalıdır.

ÖLDÜRÜLEN HER YILAN, ASLINDA BAŞKA BİR SORUNUN HABERCİSİDİR

*Birçok kişi yılan gördüğünde hemen öldürmeye çalışıyor. Bahçedeyse kafasını eziyor, yolda gördüyse üzerine araç sürüyor. Yılanlar neden bu kadar kolay ve bilinçsizce öldürülüyor?

- Ne yazık ki toplumda hala çok yaygın bir refleks bu: “Yılan gördün mü, öldür.” Bahçede, tarlada, yolda... Kafası ezilen, araç altında kalan yüzlerce yılan vakası her yıl yaşanıyor. Oysa yılanlar sanıldığı gibi zararlı değil, aksine, doğanın dengesini korumakla görevli canlılar. Yılanları öldürmek hem etik hem de ekolojik açıdan yanlış. Özellikle kemirgenleri avlayarak, fare ve benzeri zararlıların çoğalmasını engellerler. Popülasyonlarının azalması tarım ürünlerine zarar, hastalık riski ve gıda zincirinde bozulma anlamına gelir. Ayrıca kartal ve şahin gibi yırtıcı kuşlar için de önemli bir besin kaynağıdırlar. Yani, yılanlar hem avcı hem de avdır. Bu ikili rol onları ekosistemin sağlıklı işleyişinde vazgeçilmez kılar. Öldürülen her yılan, aslında başka bir sorunun habercisidir. Yılanı öldürmek toprağa, tarıma, hatta çocuklarımızın geleceğine ve doğanın dengesine zincirleme zarar vermektir. Şunu unutmayalım, doğa intikam almaz ama boşluğu da affetmez. Korkuyu değil bilgiyi, yok etmeyi değil birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Çünkü yılanı öldürmek, sadece bir canlıyı değil, doğanın dengesini öldürmektir. Yılanları korumaksa, doğanın tümüne nefes aldırmaktır.

YILAN POPÜLASYONLARINI TEHDİT EDEN BAŞLICA FAKTÖRLER

* Doğanın dengesinin korunmasında hayati bir rol oynayan yılan popülasyonlarını tehdit eden başlıca faktörler nelerdir?

-Yılanların doğal yaşam alanları her geçen gün daralıyor. Türkiye’de özellikle üç büyük tehdit öne çıkıyor: habitat kaybı, insan eliyle doğrudan öldürülmeleri ve iklim değişikliği. Doğal habitatların tarıma açılması, şehirleşme ve ormanlık alanların azalması, yılanların yaşama ve beslenme alanlarını ciddi şekilde kısıtlıyor. İnsanların korku ve önyargı nedeniyle yılanları öldürmesi, popülasyonlarının hızla azalmasına neden oluyor. Bu yüzden birçok yılan türü tehlike altında bulunuyor. Ayrıca, derileri ve zehirleri için avlanmaları ya da evcil hayvan ticaretinde doğal ortamlarından koparılmaları da tehdit unsurları arasında. İklim değişikliği ise yılanların üreme dönemlerini, göçlerini ve av dengesini doğrudan etkiliyor.

ONLAR DOĞANIN SESSİZ AMA VAZGEÇİLMEZ KAHRAMANLARI

*Ekosistemdeki rolleri sıkça göz ardı edilen yılanlara dair verdiğiniz detaylı ve farkındalık yaratan bilgiler için teşekkür ederiz. Doğada bizden çok daha önce var olan bu kadim canlılara karşı duyulan korkuların çoğu zaman yanlış bilgi ve önyargılardan kaynaklandığına dikkat çektiğiniz röportajımızın sonunda okurlarımıza sonsöz olarak ne söylemek istersiniz?

- Bu güzel ve bilinçlendirici sohbet için asıl ben size teşekkür ederim. Yılan gördüğümüzde hemen korkuya kapılıp zarar vermeye çalışmayalım. Onlar doğanın düşmanı değil, tam tersine ekosistemin vazgeçilmez parçalarıdır. Her canlının doğada bir görevi vardır; yılanlarınki de kemirgenlerle doğal dengeyi sağlamak. Onlara alan açtıkça, doğa iyileşir ve güçlenir. Korkularımızı bilgiyle yenmeliyiz. Yılanlardan değil, onları yok etmekten korkmalıyız. Doğayı korumanın yolu, yılanları da korumaktan geçer. Çünkü onlar doğanın sessiz ama hayati kahramanlarıdır.

TEŞEKKÜR EDERİZ

Habere fotoğraflarıyla katkı sunan sürüngenler üzerine koruma ve bilinçlendirme çalışmaları yürüten Semih Yanık, Amerika da yaşayan yılan kurtarıcısı Mustafa Göktürk, Tekirdağ Malkara’da sürüngen gözlemcisi Erim Başkütük ile İsa Demir ve Serkan Yağız’a, değerli önerileri için ise Türkiye Yaban Hayatı Grubu Moderatörü Jan Byczkowski’ye teşekkür ederiz. Yılanlara dair daha fazla bilgi ve Türkiye’deki yılan türlerine ait fotoğraflar için sosyal medyada ‘Türkiye’deki Yılan Çeşitleri’ grubunu ziyaret edebilirsiniz.

Fulya OMAÇ / Çeşme - İZMİR


Copyright 2020 Tourexpi.com - Alle Rechte Vorbehalten | Impressum | Über Uns
Web sitemiz tüm desktop, tablet ve mobil cihazlarda çalışmaktadır.
Tourexpi, turizm haberleri, Reisebüros, tourism news, noticias de turismo, Tourismus Nachrichten, новости туризма, travel tourism news, international tourism news, Urlaub, urlaub in der türkei, день отдыха, holidays in Turkey, Отдых в Турции, global tourism news, dünya turizm, dünya turizm haberleri, Seyahat Acentası,